Hikayeler -Ayakkabı
Öğretmeni Ali’ ye bir ödev vermiÅŸti. Nasıl yapacağını bilemiyordu. Önce annesine anlattı, ondan olumsuz cevap alınca, ninesine gitti. Aslında babasından yardım alacaktı ama babası ÅŸehir dışındaydı.
-Bak yavrum, deden şimdi camiden gelir. Ona beraber senin ödevinin konusunu söyler yardım etmesini isteriz, dedi. Ali kalemini kâğıdını hazırlayıp masada dedesinin gelmesini heyecanla bekliyordu. Zil çalınca hemen kapıya koştu. Dedesi gelmişti. Dedesine:
-Allah kabul etsin dedeciÄŸim, dedi.
Dedesi de:
-Amin, yavrum. Allah inşallah sana da cemaatle nice namazlar nasip eder, diye dua etti. İkisi beraber salona girdiler. Nine söze girdi:
-Bey! Öğretmeni Ali’ye bir ödev vermiÅŸ. Ona yardım edersin deÄŸil mi? Dedi Dedesi:
-Elimden geleni yaparım hatun, ama bakalım neymiÅŸ ÅŸu ödev, dedi. Ali sevinerek dedesine ödevin konusu anlattı. Konu çok basit gibi görünüyordu ama bu konuyu nasıl anlatmalı ki torunun zihninden bu çıkmasın, diye düşündü. Konu “Ayakkabımız olmasaydı neler olurdu.”Dedesi sakallarını sıvadı. Öyle bir hikâye anlattı ki Ali bunu unutmasın. Düşündü, düşündü, düşündü. Ali bu arda dedesine konunun zor geldiÄŸini düşünüyordu. Babam burada olsaydı hemencecik bu iÅŸe çare bularak diye aklından geçirdi. Dedesi birden bire:
- -Buldum Ali, buldum, dedi. Ali de:
-Neyi buldun dede, dedi.
-Sana anlatacağım hikâyeyi.
-Peki, ben nasıl yazacağım?
-Benim anlattıklarımdan özet çıkaracaksın, dedi. Dedesi tam anlatmaya başlayacaktı ki mutfaktan annesi seslendi:
-Babacığım dur, beni de bekle, hem sana kahve yaptım, dedi.
-Peki, kızım, bekliyorum, dedi.
Ali’nin annesi kahveyi getirip sehpaya suyla birlikte koydu. Dede kahveden bir yudum aldı.
-Eline sağlık kızım, çok güzel olmuş, dedi ve anlatmaya başladı.
-Devletimiz yani bundan önceki devletimiz Birinci Dünya Savaşına katılmak zorunda kalmıştı. Seferberlik ilan edilmişti. Yaşı 18 olanları bile askere alıyorlardı. Ben o zamanlar on beş yaşındaydım. Ağabeyim on sekizine yeni girmişti ama boyu çok uzundu. Nişanlıydı. Güzün hasattan sonra düğünü olacaktı.
Babamız olmadığı için annem bu iÅŸleri organize ediyordu. Ben daÄŸda kömür yakıyor, onu demircilere satıyordum. Az çok nafakamızı çıkarmaya çalışıyordum. Kız kardeÅŸlerimde anneme yardımcı oluyordu. Allaha şükür namerde muhtaç deÄŸildik. Ama bu seferberlik ilanı sadece bizim deÄŸil tüm ülkenin huzurunu bozmuÅŸtu. AÄŸabeyimi Sarıkamış cephesine göndermiÅŸlerdi. Sadece bir defa mektubunu aldık ondan sonrada ne mektubu geldi ne de haberi ordularımız Çanakkale’de, Sarıkamış’a Mısırda ve hicazda düşmana karşı savaşıyorlardı anlayacağın yedi düvele karşı Osmanlı savaşıyordu. O zamanlar ÅŸimdiki gibi televizyon, radyo gazete yok tabi.
Aradan bir yıl geçti. Orhaneli ye ÅŸehitlerin künyeleri geliyormuÅŸ diye haber geldi. Ben oraya bile gitmeye vakit bulamadım. Her gün kömür üretip satmam gerekiyordu. Benden iki yaÅŸ küçük kız kardeÅŸim vardı. Adı pembe idi, çok cesur ve güçlü bir kız idi. Ben daÄŸa çalışmaya gittikten sonra hazırlanmış yanına iki dilim ekmek almış. Ayakkabısı olmadığı içinde bir çift yün çorap giymiÅŸ, umutla Orhaneli yoluna çıkmış, o zamanlar motorlu araçlar olmadığından dolayı ya kaÄŸnı arabalarıyla, ya at veya eÅŸek üzerinde ya da yaya olarak yolculuk yapılıyordu. Pembe yaya olarak üç dört saatte Orhaneli’ye ÅŸubeye ulaÅŸmış.
Åžube reisi toplananların hepsine açıklama yapıyormuÅŸ. Sıra kardeÅŸime gelince aÄŸabeyimizin adını sorup, künyesi gelen askerlerin içinde aÄŸabeyimizin künyesini bulup ona “kızım sarı Emin oÄŸlu Ramazan ÅŸehittir. Allah sizlere sabırlar versin. Anana kardeÅŸlerine selam söyle başınızı yere eÄŸmeyin, ÅŸehitlik herkese nasip olmaz’’ demiÅŸ. AÄŸabeyimin ÅŸehitlik ile ilgili belgesini alıp yola düşmüş.
Orhaneli’den çıkınca aÄŸlaya aÄŸlaya yoluna devam etmiÅŸ. Üç dört saatte gittiÄŸi yolu on saatte ancak dönebilmiÅŸ. Çorapları parçalanınca ayaklarını, tırnaklarını taÅŸlar parçalamış. Tırnakları dökülmüş, ayaklarının her tarafı kan içinde kalmıştı. Yatsı ezanlarına doÄŸru kapı çalınmıştı. Annemle beraber kapıyı açtık.
Pembe’nin aÄŸzından ilk dökülen söz ‘‘ana aÄŸabeyim Sarıkamış’ta ÅŸehit düşmüş deyip yere yığıldı. Pembe bayılmıştı. Ayaklarını görünce ona hak vermemek elde deÄŸildi. Annemle onu içeriye aldık. Ilık su ile ayaklarını yıkadık. Derin bir uykuya daldı. Hala Pembe’nin ayaklarının acısından mı, yoksa ÅŸehit acısından mı bayıldığını ara sıra düşünürüm.
Ali’nin de evdekilerin de gözleri yaÅŸarmıştı. Dedesine sarıldı. Dedesinin gözyaÅŸları ile ıslanmış sakallarına yüzünü sürdü ve ona saÄŸ ol dedeciÄŸim, ayakkabının ne kadar önemli olduÄŸunu ÅŸimdi çok iyi anladım dedi.
%20(1)%20(1).gif)