Hikayeler- Azim

AZİM

 

Futbol topunun camda patlamasıyla ikimiz birden pencereye koÅŸtuk. Sonra da birbirimize bakıp gülümsedik. Faruk Bey ve oÄŸlu… Bahçede futbol oynuyorlardı. Hey be Faruk Bey…

 

Okuluma yeni tayin olmuştum. Müdürümüzde, müdür yardımcılarımızda çok iyi insanlardı. Aralarında öyle güçlü bağlar kurmuşlardı ki, zamanla bu bağın sebebini de öğrenmiştim. Şimdi ben de onların oluşturdukları bu sevgi çemberinin içerisindeyim, çıkmaya da hiç niyetli değilim.

 

Yarıyıl tatili olmuş, öğretmen arkadaşların çoğu tatile gitmişlerdi. Bir gün sevk almak için okula gittiğimde müdür bey çok üzgün buldum. Dayanamayıp sorduğumda;

-Türkçeci Faruk Bey’in oÄŸlu… Hastaneye kaldırmışlar. Felç belirtileri varmış dedi.

 

Çok üzülmüştüm. Mesaiden sonra hastaneye gitmek için sözleÅŸtik. Müdür beye: “Benim arabayla gideriz” dediÄŸimde:

– İyi olur hocam, benim arabam yok, olsa da halimi görüyorsun, dedi.

Ben de:

– Senin halinde ne var ki müdürüm, neleri araç kullanıyor dedim.

 

Sevki alıp saÄŸlık ocağındaki iÅŸimi bitirdikten sonra, müdür yardımcısı Ümmet Bey’i de yanımıza alarak tıp fakültesi hastanesine gittik. ÇocuÄŸu yoÄŸun bakıma almışlardı. Faruk Bey ve eÅŸi çok periÅŸan görünüyorlardı. Ne kadar teselli etmeye çalıştıysak da, boÅŸunaydı. En büyük korkuları, çocuklarının özürlü kalmasıydı.

 

Çocuk henüz on beÅŸ aylıktı. Önce soÄŸuk algınlığı zannetmiÅŸler, sonradan iÅŸin ciddiyetine ancak varabilmiÅŸlerdi. Üçümüzde dertlerini paylaÅŸmaya çalıştıysak da gözyaÅŸlarını dindirmemiz mümkün olmamıştı. Hastane dönüşü müdür beyi evine bıraktıktan sonra Ümmet Beye: “Müdür bey çok etkilendi” dediÄŸimde:

– Nasrettin Hoca bir gün damdan düşmüş, “Bana damdan düşen birini getirin” demiÅŸ. Müdür beyin bir ayağının aksamasının ve ince oluÅŸunun sebebi de çocukken geçirdiÄŸi aynı rahatsızlıktan dolayı, dedi.

 

Müdür bey aksayarak, hatta bir ayağına dayanarak yürüyordu. Rahatsız olur diye bugüne kadar ne kendisine, ne de bir başkasına sormamıştım. O bizim gözümüzde sağlıklı, işini iyi yapabilen dürüst ve çalışkan bir insandı. Görev konusunda da hiç kimseden geri kalır bir yanı yoktu.

 

Aradan iki ay geçmiÅŸti. Faruk Bey’in oÄŸlu hastaneden çıkmıştı. Bir bacağındaki hareket kısıtlılığı ve güçsüzlük belirtileri henüz geçmemiÅŸti. Faruk bey ve eÅŸi durumu halen kabullenebilmiÅŸ deÄŸillerdi. Faruk Bey aktif bir futbolcuydu, ilçenin futbol takımında oynuyordu, oÄŸlunu da ileride futbolcu yapmak istiyordu. OÄŸlunun deÄŸil futbolcu olması, yürümekte bile zorlandığını görünce: “Neden benim oÄŸlum böyle oldu, neden bize isabet etti? “ diye isyan derecesinde sözler sarf ediyordu.

 

Faruk Bey’in eÅŸi de aynı okulda öğretmendi. Müdür bey onların bu durumlarına hepimiz gibi çok üzülüyordu Onların rahatlamaları için deÄŸiÅŸik programlar düzenliyordu. Her gün birimizin evinde toplanıyorduk.

 

Cumartesi akşamı da müdür beylerde toplanmıştık. Büyük bir masanın etrafında yenilen akşam yemeğinden sonra, çay içmek için salona geçtiğimizde Müdür bey:

-ArkadaÅŸlar görüyorsunuz ben de sakatım, bundan kırk yıl önce çocuk felcinin tedavisi yokmuÅŸ. Hastalandığımda üç gün sonra köye gelen ciple beni hastaneye götürmüşler. Hem gecikmiÅŸ olmamız, hem de o zaman ki imkânların kısıtlı oluÅŸundan dolayı saÄŸ bacağım zayıf kaldı. Anemin ve babamın gözyaÅŸları içinde beni köye götürürken “Bari yatalak kalmasa” dediklerini hiç unutamam. Onların çaresizliklerini, bana acıyarak bakmalarını hiç unutamam. Bir yıl hiç yürüyemedim. Dedem aÄŸaçtan koltuk deÄŸnekleri yapmıştı. İlkokula bu deÄŸneklerle gittim. Beden eÄŸitim derslerine düşman olmuÅŸtum. ArkadaÅŸlarım oyun oynarken ben de sınıftaki ansiklopedilerle oyalanıyordum. Ve hep kendime, bir teselli, bir örnek arıyordum.

Faruk söze katıldı:

“Peki müdür bey sizi teselli edecek, bu durumu kabullenecek teselliyi, örneÄŸi bulabildiniz mi?”

Müdür bey:

“Size garip gelecek ama, ben bu teselliyi bir hayvandan buldum”

 

Hepimiz merakla müdürümüzü dinliyorduk.

 

“Bizim köyde avcı bir Osman vardı. Domuz avına giderdi. Külcü adında bir de köpeÄŸi vardı. Bu köpeÄŸe ne paralar verdiler ama hayvanı kıyıp da bir türlü satamadı. Bir gün Avcı Osman’a ÅŸehirden domuz avı yapmak için misafirleri gelmiÅŸti. Sabahtan akÅŸama atılan kurÅŸunlardan biri de külcünün ön ayağına isabet ediyor. Avcı Osman ve arkadaÅŸları çok üzülüyorlar ve yapacakları bir ÅŸey yok. Avcı Osman köpeÄŸi öldürmeye kıyamıyor, bir ateÅŸ yakıp köpeÄŸin sallanan ayağını koparıyorlar. Kanının durması için de yarayı daÄŸlıyorlar. KöpeÄŸi bir parkaya sarıp sırtlarında eve getiriyorlar. Bu köpek ölmedi, hayata tutundu. Hatta üç ayağıyla yürümeyi, soyunu sürdürmeyi bile baÅŸardı. Ben bu köpeÄŸin yaÅŸama azminden kendime pay çıkarttım.

 

Bu azimle hayat sımsıkı sarıldım. BeÅŸinci sınıfın sonunda yatılılık sınavlarına girdim. Öğretmen okulunu kazandım, sonra da Erzurum İlahiyat Fakültesini bitirdim. Din kültürü öğretmeni olarak da atandım. Erzurum’un kışları çok soÄŸuk olurdu. Fakirlik desen diz boyu. Esnaf beni dükkânlarına davet eder, bir ihtiyacım olup olmadığını sorarlardı. Allah hepsinden de razı olsun, bende çok hakları vardır. Öğretmenlerimizin haklarını da inkâr edemem, geç kaldığımda bana hep toleranslı davranırlardı. Hiç sene kaybetmeden okulu bitirdim ve köyümüzde ilk üniversite mezunu ben oldum İki kardeÅŸim daha vardı ama okumadılar. Onlar benden saÄŸlıklıydılar ama bendeki azim onlarda yoktu.

 

Önemli olan durumunu kabullenip, bundan sonrası için neler yapabileceÄŸini bilmektir. Babam ölünce köydeki paylarımı onlara verdim. Çiftçilik zor iÅŸ, ben çalışıp okumasaydım, köyde ÅŸimdi ne iÅŸ yapardım. Hiçbir zaman Allah’tan ümidi kesmemek gerekir. Teknoloji ÅŸimdi çok ilerledi. Faruk Bey karamsar olmayalım. Ümitsiz olmayalım. Fizik tedavisi ile felçli insanları bile ayaÄŸa kaldırabiliyorlar. Geçenlerde bir gazetede okudum:

Amerika’da zencilerin yoÄŸun olarak yaÅŸadığı Harlem’de on sekiz yaşındaki bir delikanlı pompalı tüfekle on altı yaşındaki erkek kardeÅŸini kafasından vurarak yaralıyor, ümitsiz bir ÅŸekilde hastaneye götürüyorlar. Anne, baba ve doktorlar ümitlerini kesiyorlar. Ama yine de; “Çıkmadık canda ümit vardır” deyip yapmaları gerekenin en iyisini yapmaya devam ediyorlar. Aradan üç ay geçtikten sonra delikanlı yavaÅŸ yavaÅŸ kendine gelmeye baÅŸlıyor, Allahın hikmeti çocuk hayata dönüyor. Beyninin saÄŸ tarafı aldığı darbeden dolayı belli bir bölümü yok olmasına raÄŸmen delikanlı sayısı 23’ü bulan ameliyatlarla önce oturmaya, sonra yürümeye ve konuÅŸmaya baÅŸlıyor. En güzeli de tahsilini tamamlamak için elinden gelen gayreti gösteriyor. Doktorlar da, ailesi de çocuÄŸun bu hayata tutunma azminden çok etkileniyorlar. Onun insanların içinde rahat dolaÅŸabilmesi ve kafatasının normal görünmesi için bir dizi estetik ameliyatlar yapıyorlar. Delikanlı üniversite eÄŸitimine bile baÅŸlamış. Beyin cerrahları bu çocuÄŸun vücut hareketlerini incelediklerinde, beyin hücreleri kendi görevlerinin haricinde diÄŸer hücrelerin görevlerini de üstlendiklerini tespit ediyorlar. Tabi bu üstlenme fizik tedavisi ve azimle oluyor”

 

Müdür bey o akşam hepimize umut aşılamıştı.

 

Aradan geçen üç yıl içinde Faruk Bey ve eşi, çocukları için ne yapmaları gerekiyorsa harfiyen yerine getirdiler.

 

Okulun bahçesinde birlikte top oynayan Faruk bey ve oğlunu seyre dalmıştık. Müdür beyle göz göze geldiğimizde gözleri dolu doluydu.

Hikayeler- Azim

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.