DEDEMİN PANSİYONU
Hikayeler- Dedemin Pansiyonu
Geçenlerde eski görev yaptığım kasabadan Arif amca ile karşılaştım. Hal hatır sorduktan sonra çarşıdaki dairesini üniversiteli öğrencilere kiraladığını söyledi. Depozitoda da istememiş. Öğrenciler adına sevinmiştim.
“Öğrencileri en iyi sen anlarsın. Ne de olsa senin başından da geçti” dedim. “Anlamaz mıyım dedi. Özellikle verdim. Onları kendi çocuğum gibi görüyorum. Hem okuyan çocukları çok severim” dedi.
“Bana dedemi hatırlattın Arif amca “dedim.
“Nasıl yani?” dedi.
“Böyle ayakta olmaz. Şu ileride bizim hemşerilerin kahvesi var. Orada hem birer çay içeriz hem sana dedemi anlatırım ” dedim.
“Çok işim var ama senin hatırını kıramam” dedi.
Birlikte kahveye gidip cam kenarında bir masaya oturduk. Çaylarımızı söyledikten sonra Arif amca:
“Dedeni merak ettim doğrusu” dedi.
Sorma dedim:
“Bizim nahiyeye ortaokul benim ilkokula başladığım sene açılmıştı. Eski okuldan sıraları birinci sınıflar da dâhil olmak üzere herkes kendisi taşıyarak getirmişti. Sıra arkadaşımla beraber önce oturağı, sonra da sıramızı akşama kadar zor taşımıştık.
Bazı köylerde ilkokul vardı. İlkokulu bitiren bazı çocuklar okumak için ortaokula başlamıştı. Köyleri yakın olanlar yaya olarak gidip gelebiliyorlar, ancak uzak olanlar için mutlaka ev aranıyordu. O yıllarda nahiye merkezinde sadece beton binalar devlete ait binalardı, gerisi kerpiç ve tuğladan evlerdi. Evlerin çoğunun alt katları da ahır olarak kullanılıyordu. Dedemin dört odalı büyükçe bir evi vardı. Çok eski olduğu için evin tamiri hiç bitmez, ev dedemin desteği ile ayakta duruyordu. En önemli tamir malzemesi de ağaç ve çamur idi. Yıkılan yerine çamurdan bir harç karar, tamir ederdi. Dedem yıllarca bu kocaman evde kimleri ağırlamadı ki.
Dedem ticaretle uğraştığı için, bizim yörede onu tanımayan yoktu. Uzak köylerden ortaokula gelen çocuklardan beş altı tanesi ev bulamamıştı. Hatta ev bulamadıklarından dolayı geri dönmeyi bile düşünenler vardı. Dedemi tanıyanlar son çare olarak ona müracaat etmişler ve ondan çocukları için yer istemişlerdi. Dedem hiç kimseyi kırmazdı. Boş olan iki odayı onlara gösterdi, eğer beğenirlerse burada kalabileceklerini söyledi. Aslında öğrenciler için hiç de uygun ortam değildi ama yapacak başka bir şeyleri de yoktu. Biz dedemden ayrı olarak başka bir evde yaşıyorduk. Ama onu çok sevdiğimiz için sık sık ziyaretine gidiyorduk. Bu ziyaretlerde dedemin evinde kalan bu ağabeylere de uğrardık. Çok zor şartlarda hayatlarını sürdürüyorlardı. Genellikle köyden getirdikleri ekmeklerini ve annelerinin onlara yapıverdikleri bulgur, makarna, ya da salçaya biraz yağ, biraz da su koyup içine ekmek doğrar yerlerdi. Dedemin bu çocuklara desteği vardı. Ekmekleri bittiğinde hiç çekinmeden, dedemin ekmek dolabından ekmek alabiliyorlar, dedemin tarlasından ürettiği ürünlerden rahatlıkla yiyebiliyorlardı. Ama yine de hayatları çok zordu. Genellikle bunların velileri de babam oluyordu. Resmi işlerini babam halletmeye çalışıyordu. Dedemin bu ilkel pansiyonunda okuyan çocukların hepsi de ortaokulu bitirmiş, daha sonra da liseyi ve meslek liselerini bitirenler olmuştu. Hatta bunlardan üniversiteyi bitirenler bile vardı.
Aradan en az otuz yıl geçmişti. Son yıllarda dedemin evine sık sık ziyaretçiler gelip gidiyordu. Bunlardan bir tanesinin geldiğinde ben de dedemdeydim. Ziyaretçi elleri dolu olarak gelmişti. Hürmetle dedemin elini öptü, sohbet ettiler.
Gelen ağabey beni de tanımıştı. Hatta benim öğretmen olduğuma çok sevinmişti. O da bir ilimizde devlet memurluğu yapıyordu. Neredeyse emekliliği gelmişti. Ailesini ziyaret için geldiğinde dedeme de uğrayıp helallik almak istiyordu. Dedemin elini öpüp helalleşirken söyledikleri çok anlamlıydı:
—Hacı Dede, hakkını helal et, sen gönlü de evi de geniş bir adamsın. Hiç kimsenin bize sahip çıkmadığı zaman sen sahip çıktın. Bu evin olmasıydı bizler ortaokulu okuyamayacaktık. Eğer şimdi rahat bir hayat yaşıyorsak çoluk çocuğumuzu okuta biliyorsak senin bize sağladığın bu imkânlardan dolayıdır. Sana ne kadar teşekkür etsek azdır. Sen bize yardımcı oldun, Allah da sana hem dünyada hem de ahrette yardım etsin, dedi.
Dedem:
—Biz ne yaptık ki oğul, siz çalıştınız siz okudunuz, yine de memnun edebildiysek ne mutlu bize, dedi.”
Şimdi düşünüyorum da acaba biz dedemin yaptığını yapabilir miyiz? Her birimizin kocaman kocaman evlerine kaç muhtaç öğrenci sığıyor. Ya da sığınabiliyor. Hepimizin bir düşünmemiz gerekir.
Arif amca:
“Hocam dedi. Senin dediğin yürek meselesi… İnsan evde değil, yürekte barınır…”